2 Nisan 2010 Cuma

Ali Hadi Bara (1906-1971)




Afgan bir babanın ve Konsolosluk’larda görevli Bulgar bir annenin oğlu. 1910 yılında ailesi ile İstanbul’a göç eder. Ağabeysininde öğrenim görmüş olduğu Saint Joseph Fransız Lisesi’ne gider. Burada Cumhuriyet dönemi sanatçılarımızdan olan Fikret Mualla, Turgut Zaim ve Edip hakkı Köseoğlu ile arkadaşlık kurar. Liseyi bitirdikten sonra 1923’te Güzel Sanatlar Akademisini kazanır ama ailevi nedenlerden dolayı sadece bir aylık eğitimin ardından Akademi’deki eğitiminden ayrılmak zorunda kalır. Demiryollarında memur olarak çalışır. Buradaki görevini iki yıl sürdürür ve ardından 1925’te Güzel Sanatlar Akademisi’ne tekrar girer. Akademi’deki hocası İhsan Özsoy’dur. Bu döneme ait herhangi bir bilgi günümüze kadar ulaşamadığı için Ali Hadi Bara’nın ne tarzda iş ürettiği bilinmemektedir.
İki yıl sonra 1927’de Devlet bursu kazanarak Fransa’ya gider. Fransa’da Academi Julian’da Bouchard ve Landowski’den heykel dersleri alır. Daha sonra Paris’te kendi imkanlarıyla bir atölye kiralar ve kendi kendini geliştirmeye çalışır. Aynı yıllarda Charles Despau’nun özel atölyesine de devam eder. Bu atölyede bulunanlar tüm hayatını kadın bedenine adamış olan Maillol geleneğine bağlı kalarak eserler üretme yoluna gitmiştir. Ali Hadi’de Maillol etkisinde kalarak çıplak kadın heykelleri üretmiştir. Paris’te 1929 yılında Saon D’Automne’de sergilediği Havva adlı heykelini bu geleneğe bağlı kalarak üretmiştir.
Paris’te geçirdiği üç yılın ardından yurda dönüşünde Akademiye modlaj bölümüne hoca olarak atanır. 1931-36 yılları arasında Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği içerinde yer alır. Birliğin 1936’daki ikinci sergisine Paris’ten getirmiş olduğu “Havva” adlı heykeli ile katılır, bu çalışması ile tüm eleştirmenler ve sanatçıların ilgisini üzerine çeker. Aynı tarihlerde İst. Res. Heyk. Müzesi girişinde yer alan büyük Atatürk büstünü ve Galatasaray Lisesi bahçesinde bulunan Tevfik Fikret büstünü gerçekleştirir. Her iki çalışmada da ayrıntıdan kaçan, bütünsel etkide modelinin suretine sadık kalmaya çalışan bir anlayışın izleri görülür.
Ulusça geçirilen bir savaşın anısını canlı tutmak ve mücadelenin başkahramanı olan Atatürk’e şükranlarını belirtmek üzere yurdun farklı noktalarına anıt eserler yapılmaktadır. Bara’da 1932’den itibaren anıt çalışmalarına başlar. 1932 Gemlik Atatürk Heykeli, 1935 Adana Milli Kurtuluş Anıtı, 1941 Barbaros Anıtı ve 1946 Zonguldak Atatürk Heykeli ve İnönü Heykeli. Barbaros Anıtı’nı Zühtü Müridoğlu ile beraber çalışmaya başlar. Heykelin maketini Ali Hadi tasarlar, yapımında ise Zühtü Müridoğlu rol alır. Bu çalışma için toplam 16 bin lira alırlar ama çalışmaya üç yıl gibi uzun bir süre devam edildiği için maddi yönden sıkıntıya düşerler ve nihayetinde 1944’te bitirilir. Heykel 4,5 mt ve 33 parçadan oluşmuş ve malzeme olarak bronz döküm tekniği kullanılmıştır.
Sanatçının Paris’e ikinci seyahati 1949’da olur. O güne kadar devam ettirdiği figüratif çalışmalarına bir anda son verir ve soyut heykeller üretmeye başlar (1950). Soyut heykele yönelmesinin İlhan Koman’la aralarında geçen bir konuşmanın neden olduğu düşünülmektedir. Bara soyut heykele yönelmesini şöyle açıklıyor; “Doğa’yı her biri soyut olan biçimlerin birleşmesidir diye anlayınca, bu görüş içinde aramalar yaptım”. 1950’de yurda dönüş yaptığı yıl sonrasında Akademi’de Bara öncülüğünde 1952-56 yılları arasında metal atölyesi kurulur. Atölyede ilk çalışanlar İlhan Koman, Şadi Çalık ve Sadi Öziş’tir. Atölyenin ilk mezunları ise Kuzgun Acar, Ali Teoman Germaner (Aloş) ve Tamer Başoğlu olmuştur.
Bara 1955 Ocak ayında İlhan Koman ve Mimar Tarık Carım’la birlikte Andre Bloc önderliğinde Fransa’da ortaya çıkan Grup Espas’ın Türkiye şubesinin kuruluşunda yer alır. Grup Espas’ın var oluş nedeni II. Dünya Savaşı sonrasında makineleşmeyle ortaya çıkan zevksizlikle savaşmaktı. Bloc’un düşüncesi Bahaus düşüncesine dayanıyordu. Tüm hareketini bu düşünceye bağlı olarak uyguluyordu. Bloc’a göre bir heykeltıraşın heykeli, bir ressamın resmi ve bir mimarın mimari eseri bir arada bulunmalıydı. Buna dayanarak mimari elemanlar içerisinde heykel ve resminde yer alması gerekiyordu. Fakat Bara’nın karşı çıktığı tek nokta ise burada başlıyordu. Bara’ya göre müzelerin zaten buna benzer bir görevi üstlendiğini, böyle bir düşüncenin müzecilik zihniyetiyle aynı olduğuydu. Bara bir mektup yazarak tüm bu karşı çıktığı düşüncelerini Bloc’a iletti. Nihayetinde Bara’nın mektubu okunmuş ve kurul tarafından kabul edilmişti. Bara’ya göre bir heykeltıraşın plastiği, bir ressamın pentürü ve bir mimarın tasarım gücü tek bir eserde birleştirilmeliydi, kusursuz denilebilecek kadar iyi bir eser tasarlanabilirdi. Türk Grup Espas’ta İlhan Koman’ın çalışmaları büyük ilgi görmüş, metal borulardan yaptığı sandalyeler, masalar. Mobilyalar o günlerde konuşulan yapıtlar olmuştur. Koman’nın en fazla ilgiyi çeken tasarımı sökülüp katlanabilir seyyar dükkânıdır. Grup Espas sadece dört yıl varlığını sürdürebildi 1959’da sona erdi.
Bara, Eylül 1954’te V. Uluslar arası Sanat Eleştirmenleri Kongresi’nin Taut atölyesindeki Türk Resim ve Heykel Sergisi’ne materyeli demir levha olan heykellerle katılır.1956 ve 58’deki 28. ve 29. Venedik Bienallerine ikişer demir heykelini gönderir. 1957’de ise Sao Paolo Bienali’nde yer alır, burada ödül kazanmasına rağmen ödülü gönderilmez. Bunun nedenini ise Rus eleştirmenler bir mektup yazarak şöyle açıklıyor; mektupta herhangi bir sanat geçmişi olmayan bir ülkenin sanatçısı bu ödülü hak edemez, deniyor. Diğer ülkelerden katılan sanatçılar bu saçmalığa karşı çıkarak isimlerinin ve imzalarının yer aldığı bir itiraz mektubunu Rus eleştirmenlere iletiyorlar. Fakat bu itiraz mektubu bile olumlu bir sonuç vermiyor.
Akademi’deki görevinden 1964’te kendi isteği ile ayrılan sanatçı, Plaj yolundaki atölyesinde soyut eserler üretmeye devam eder. Ayrıca Bu atölye hoca ve öğrenci ayırt etmeksizin yaşanan kaynaşmanın buluşma yeri olmuştur. Bara 1950 sonrasında ortaya çıkan İstanbul kaynaklı bir soyut sanatın etkenlerinden biri ve ayrıca ressam ve heykeltıraşların birlikte tartıştıkları, yeni sorunları ortaya döküp uyguladıkları bir ortamın doğmasına neden olmuştur.

Hiç yorum yok: