23 Aralık 2011 Cuma

ANISH KAPOOR'UN CLOUD GATE İSİMLİ ANIT HEYKELİ


 
21. yy sanatçılarından olan Anish Kapoor, 12 Mart 1954 Bombai doğumlu Hint asıllı İngiliz bir heykeltıraştır. Çalışmalarında doğduğu kentin kültüründen izler yansıtan heykeltıraş, çoğunlukla anıtsal boyutlarda heykeller üretmektedir. Bu çalışmalar ister meydanlarda, ister bina içerisindeki sergi alanlarında olsun anıtsal boyutundan eksiklikler taşımaz. Tamamen yüceleştirilmiş ve devasalaştırılmış heykellerdir bunlar. Sanatçının, “zihinlerde yer etme” ve “kalıcı olma” çabası gösteren eserleri minimal açıdan irdelendiğinde ise sorgusallığı gündeme getirmektedir.

Her zaman meydanlarda görmeye alıştığımız anıt heykellerin altında bulunan kaidenin minimal yaklaşım ile ortadan kaldırılması sanatçının bu tarz heykellerinin de ifade biçimini oluşturmaktadır. Bu düşünceyle tasarladığı heykeller izleyenleri etkilerken, aynı zamanda da zihinlerde kalmakta ve kendini unutturmamaktadır. Yaşadığımız güncel sorunların ortaya çıkardığı yaşam koşulları ve halk olarak birbirimizle olan iletişim boyutumuzu sanatçının eserlerinde görebilmekteyiz. Bu izler; hem aramızdaki sorunların sonucunda oluşan uzaklık, hem de birbirimize olan ihtiyaçla ortaya çıkan bilinçli yakınlaşmalardır. Sanatçıya göre; aslında önemli olan tek şey herkesin bir arada olmasıdır. Çünkü her şey birlikte iken anlamlı olur ve bir özellik kazanır. Ayrıca eserlerinde kullandığı renkler ise Hindistan kültürünün bir parçası olan ipek ve kumaş boyama sanatında kullanılan renk pigmentleridir. Üretmiş olduğu eserlerinde kendine ait bir renk seçiminde bulunan sanatçı genellikle kırmızıya çalan mor rengi kullanmaktadır. Bu renk ya sıkıştırılmış bir toz küresi ya da farklı noktalardan bağlanarak gerilmiş bezlerle tasarlanmış heykeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer etkili çalışmalarında ise malzeme olarak paslanmaz çelik plakalar kullanmaktadır.

Bu malzeme ile tasarladığı heykelleri; izleyiciler ile yerleştirildiği mekanı bir araya getiren ve kendi üzerinde toplayan bir özelliğe sahiptir. Sanatçının bu bağlamda bir anlam vererek tasarlamış olduğu 10m X 20m X 13m ölçülerinde ve 100 ton ağırlığında olan Cloud Gate (Bulut Kapısı 2004) isimli heykeli, Chicago’da bulunan Millennium Park’a yerleştirilmiştir. Bu bağlamda tasarlanan Cloud Gate isimli soyut heykelin devasa olması izleyiciyi kendinden uzaklaştırmamış aksine herkesi bir araya getirmiştir. Sanatçı bu eseri ile izleyenlerde bir şaşkınlık yaratmakta ve ayrıca izleyeni de tasarısının içerisine dahil etmektedir. Sanatçının tasarladığı bu heykel hiçbir sanatçının eserine benzememekte ve sanatçının kendisine ait tarzı da yansıtmaktadır. Heykeli görenlerin zihninde ilk olarak eserin sahibi ve tasarısı ile olan ilişkisi canlanmaktadır. Daha sonra ise sanatçının bu eseri ile izleyenlere ne anlatmak istediği akıllarda şekillenmektedir. Yerleştirildiği alan ile heykelin geometrik tasarımının uyumluluğu bu anlatımın şekillenmesini destekleyen olumlu bir sonuçtur. Bu çevresel uyumluluk ise sanatçının eseri ile anlatmak istediği konuyu veya karşı duruşunu kolaylaştırmaktadır. Ayrıca sanatçının eserini yerleştireceği alanın kültürel geçmişini bilişiyle de çevresine duyarlı bir kişiliğe sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Bu duyarlılıkla oluşturduğu heykelinde malzeme olarak çelik konstrüksiyonlar üzerine paslanmaz levhalar kullanan sanatçı bu heykeli ile bir saydamlık ve bir bütünlük sağlamak istemiştir.

Etkileşimli bir sanat eseri tasarlayan Kapoor, çok değerli bir eseri insanların ulaşabileceği bir yakınlığa ve merkezi bir alana yerleştirmiştir. Seçmiş olduğu bu yöntem ile izleyicinin de sanat eserine dahil edildiği bir sergileme yolu seçen sanatçı bir nevi sanatın insan için var olduğunu da savunur gibidir. Sanatçının tasarladığı bu heykel diğer sanatçıların heykelleri ile kıyaslandığında ise çok farklı bir yön fark edilmektedir. Bu fark özellikle aynı dönemde üretilmiş farklı sanatçılara ait eserlerden daha etkili ve dikkat çekici olmasıdır. Heykelin hem fiziksel yapısı hem de sanatçının heykele kattığı anlam çok önemlidir. Burada, izleyenlerin heykele her baktığında kendi yansımasını görmesi ve kendiyle heykel arasında bir bağ kurması sağlanmaktadır. Her yansıma bir varoluş kanıtı gibi izleyenlerin gözleri önünde an ve an kanıtlanmaktadır. Yani, ben varım ve bir birey olarak burada bana ait bir yer var düşüncesinin oluşmasını sağlamaktadır. Bu varoluş ise tek başına olmamaktadır. Birden fazla insanın bir arada olduğunu ve birbirlerini tamamladıklarını göstermektedir. Ayrıca yaşadığımız evrenin birer parçası olduğumuzu ve ayrı kalamayacağımızı da bizlere anlatır niteliktedir. Heykel geometrik yapısı ve saydamlığı sayesinde bir çukur ayna görevi görürcesine her şeyi kendi üzerinde toplamaktadır. Yumuşak kıvrımlı dinamik yapısı ile de hiçbir yansımayı üzerinde sabit tutmamakta ve sürekli hareket ettirmektedir. Çünkü heykele bakanların kendi yansımalarının yanı sıra yaşadıkları alanın yansımasını da heykel üzerinde görmesi her şeyin bir bütünün parçaları olduğunu ve biri olmazsa diğerinin bir anlamı olamayacağını düşündürmektedir. Dolayısı ile sanatçı tasarladığı heykel ile izleyenlere farklı bir dünya sunarak farklı hisler tattırmaktadır. Tasarımının özelliği sayesinde gökyüzünü heykelinin üzerine; izleyenlerin ulaşabileceği ve dokunabileceği bir düzeye getirmektedir. Doğal yollarla ulaşamadıklarımızı tasarladığı heykel ile ulaşılır hale getirmektedir. Gökyüzünü, bulutları ve güneşi heykelini izleyenler ile buluşturmaktadır. Gökyüzünün ve bulutların dokunabileceğimiz birer nesne olduğunu bizlere anlatmaktadır. Ayrıca, heykelini yerleştirdiği alana değer katan ve heykel ile mekan arasında olumlu bir ilişki kuran sanatçı, kompozisyon olarak oranlı ve dengeli bir tasarım üretmiştir. Devasa görünümüyle rahatsızlık vermemiş aksine izleyenlerde merak uyandırmış ve kendine doğru bir çekim alanı oluşturmuştur. Günün ilerleyen saatlerinde heykelin aydınlığının yapay ışıklarla desteklenmesi ve paralel olarak değişen aydınlık düzeyleri izleyenlere farklı bir dünyanın kapılarını açar niteliktedir. Sanat eserinin üretildiği andan itibaren bir ruh kazandığı ve izleyenlerle buluştuğu sürece canlılığını koruduğu bu heykel ile kanıtlanmaktadır. Her an yaşayan ve her an çevresindekileri şaşırtan bir heykeldir bu.

Sanatçı Cloud Gate isimli heykeli sayesinde ulaşılmaz olan biricik sanatı artık insanların hizmetine sokmuş ve sanat ona göre şekillenmiştir. Dolayısı ile burada ki heykel herkes tarafından kabul edilmiş ve yerleştirildiği alanın simgesi olmuştur.


Hiç yorum yok: