23 Aralık 2011 Cuma

“ANTİK YUNAN (ATİNA) YAŞANTISINDA BİR GÜN” VE "ATİNALI KADINLAR"






Sabah

Eğitim;
Atina’da eğitim üç başlığa ayrılır ve bunların her biri kişiliğin bütünlüğünde önemli rol oynar. “arete” çevrilmesi olanaksız bir sözcüktür ve erdem ile verimli çalışmayı tanımlar, ancak bir bütün olarak öğretilemediğinden, alt gruplara bölünür. Grammatistes  üç konuyu öğretir (okuma, yazma ve aritmetik), kitharistes  müziği, paidotribes  ise fiziksel eğitimi verir.
Bu dönemde kitaplar birbirine dikilmiş sayfalardan oluşan Kodeks formunda olmayıp, uzayıp giden rulolar halindedir, bu nedenle de okunurken bir taraftan açılıp diğer taraftan sarılmaları gerekir. Bu özellik geriye dönülerek yapılacak kontrolleri zorlaştırsa da yunanlılar iyi eğitilmiş bir hafızaya sahiptirler.
İ.Ö. 5. yy’da Atina’da bilgi toplama işleminde değer dengesi gözlerden ziyade kulaklar lehine olmuştur.

Toprakta ki yaşam;
Klaros, yani babadan oğla kalan küçük toprak parçası, Antik Yunan’da arazi sahipliğinin en yaygın biçimiydi. Tarlanın tek çalışanı arazi sahibi ve ailesi olabilirdi. Kalori bakımından en önemli ürün tahıldı. Arpa, buğdayın sadece yarısı kadar yağış gerektirdiğinden en gözde üründü. Ayrıca en yaygın ürün zeytindi. Derin kökleri ve dar yapraklarıyla kurak iklim için çok uygundu. Yağı yemeklerde, aydınlatmada, hatta bir çeşit sabun olarak kullanılabiliyor, ayrıca Kırım ve Mısır gibi zeytinin yetişemediği bölgelere satılabiliyordu. Üstelik Yunan ekonomisinin başlıca ürünlerinden bir diğeri olan asmanın yanında yetişebiliyordu.

Sanayi, Zanaat ve Ticaret;
Tarımsal olmayan en yaygın uğraş madenlerdi. Bölgesel olarak demir cevheri Yunanistan’da bulunabiliyor, araç gereç ve silah yapmak için ergitilebiliyordu. Altın ve gümüş gibi değerli metaller devlet tarafından ücretli askerlerin maaşlarının ödenmesi gibi geniş çaplı girişimlerde ve özellikle geç altıncı yüzyıldan itibaren, sikkeden yağ üretimine kadar gündelik hayatta ihtiyaç duyulan bütün ticari işlerde kullanılıyordu.
Atina’nın kaydedilen en büyük atölyesinde 120 kişi kalkan yapıyordu. Atölyelerden birinde bıçak yapan 30 köle, diğerinde ise yatak yapan 20 marangoz çalışıyordu. Çömlekçiler mahallesi Keramikos’ta muhtemelen bir defada 200 işçiden fazla çalışan yoktu.
Gemilerle taşınan ürünlerin büyük bölümünü tahıllar oluşturmaktaydı.

Kölelik;
İnşaatçılık, madencilik ve imalat gibi birçok teşebbüste, evlerde hizmetçi ve toprak işinde, işgücünün çoğunu köleler oluşturuyordu. Kadın yada erkek bir köle, Yunanlı efendisi için çalışmaya başlamadan önce sarsıcı deneyimler yaşardı. Köleler sahipleri tarafından öyle hor kullanılırdı ki, hayattan hiçbir beklentileri kalmazdı. Yunanlıların köleleri işe almaları onların hem özgür bir adam hem de bir yunanlı olarak kimliklerini pekiştirirdi.

Yasa;
Her yıl 600 vatandaş jüride görev yapmak üzere seçilmekteydi. Atina’da rüşvete ve ahlak çöküşüne karşı duyulan paranoya nedeniyle jüri üyelerinin seçiminde son derece karmaşık bir yöntem geliştirilmişti, öyle ki seçimin rastgele yapılmasını sağlayan sistem, adeta bir langırt makinesi gibi çalışıyordu. Mahkemede bir gün geçirmeyi dileyenler, bu oyuna katılmalarını sağlayacak bronz kimlik kartlarını sıkı sıkı tutarak ve olabildiğince erken seçimin yapıldığı yere giderlerdi. Atinalılar kanunları çiğnemedikleri veya birbirlerini kanun önüne çıkarmadıkları zamanlarda, diğerlerinin bunu yapmasını izlemekten zevk alır ve onları yargılardı. Sıradan bir vatandaş kanun koyucu, jüri üyesi ve yargıçtı.  Bu milli saplantının çevresinde son derece iğrenç bir meslek oluştu: dalkavukluk yada muhbirlik; bu işte başarılı bir davacıdan maddi kazanç elde edilir veya dava açma karşılığı rüşvet alınırdı. Bu durum 4. yy’da öyle bir felakete dönüştü ki, mahkemeye kötü niyetle dava getiren herkesin cezalandırılmasını öngören bir kanun konuldu.

Davaların gündeme getirilmesi;
Her vatandaşın “ekklesia”  adı verilen halk meclisinde de (Atina yasal meclisi) konuşma hakkı olduğundan, dünyaya açılmak isteyen bir kişi için iyi konuşma yeteneği çok değerliydi. Rhetorik yani toplum önünde ikna edici ve güzel konuşma sanatı, Yunan dünyasında yüksek öğretimin odak noktasıdır: önemli olan ne söylendiği değil, nasıl söylendiğidir. Cahil bir boşboğaz “ekklesia”da susturulurken, rhetorik bir fantezinin aşırılıklarını kimse durdurmaz, karakterlerin yanlış kullanılması veya konu dışına çıkılması ise bir dava konusu olabilir.

Pano;
Eponymos Kahramanlar: üzerine askeri bildirilerin, “ekklesia”da tartışılacak kanunların, halk onurlandırmaları ile gelecek davaların yazıldığı panolar için bir ilan tahtası görevi görmekteydi. Pek çok zaman bu ilanların incelenip okunması kent sakinlerinin uğraşlarının başında gelmekteydi.

Savunma;
Atina’nın “güvenlik kuvvetleri” İskitli kölelerden oluşan okçulardı, hatta günümüzde oldukça önemli bir makam sayılan hazine memurluğunda çalışanlar da köleler arasından seçilmişti.
Vatandaşlık koşulu orduda görev yapmaktır.

Din;
Tanrıyla kişisel bir ilişkiden çok bir törenin kurallarını yerine getirmek şeklinde görülür. Profesyonel din adamlığı sistemi olmadığı için erkekler, kadınlar ve hatta çocuklar aile ve devlet adına dini roller üstlenebilmektedirler. Yunanlılar boş inançların son derece etkisinde kalmış bir toplumdur ve bu nedenle falcılarla sihirbaz büyücülere de sık sık başvurulur.

Kullanılan Saat;
Su saati ve güneş saatidir. Klepsydra Kaynağı  sadece Ktesibios su saatine değil (saat bu iş için çok ağırdır) aynı zamanda mahkeme salonlarının konuşma sürelerinin ayarlanması işine de adını verir. Bu işlemde iki pişmiş toprak vazo kullanılır ve su yukarıda ki kapta bulunan bir akıtacaktan aşağıdakine dökülür; deneyimli bir konuşmacı sadece ne kadar süre geçtiğini anlamakla kalmaz, suyun akış açısına göre ne zaman duracağını da bilir.
Yunanlılar zamanı ifade etmek için genelde gölgelerin uzunluğunu kullanırlardı; bu ya yerdeki gölgeye bakılarak veya değişik büyüklüklerdeki güneş saatleri  yardımıyla yapılırdı. Doğa filozofu Anaksimandros, erken 6. yy’da Sparta’da, Yunanistan için ilk güneş saatini kurmuştu. Bu yassı güneş saati, alışageldiğimiz türden olup, aslında bilinen türlerden sadece birisidir.
İ.Ö. 2. yy’da Hipparkhos günü 24 eşit saate bölene kadar böyle bir anlayış yoktu.
Yunanlılar bir günü, resmi nedenlerle, güneşin bir batışından diğerine geçen zamanlarla ölçerlerdi (Romalılar ise bizim yaptığımız gibi yeni günü gece yarısı başlatırlardı).

Erkeklerin günlük yaşantıları;
Kölelere dayalı bir ekonomi ve kadınların ev için gerekli üretimi yapmaları sayesinde erkeklerin zevk ve eğlenceye ayıracakları zaman hayal edebileceğimizden çok daha fazla idi; böylece kent yaşantısının merkezi ve pazaryeri olan “agora”ya berberin, parfümcünün dükkânına, doktorun muayenehanesine veya eczaneye, güreş alanına, hamama veya ayakkabıcıya takılıyor, çene çalıyorlardı. Atinalı erkeklerin zamanının büyük bölümünü işgal eden de zaten u kent yaşantısı idi. Hatta o kadarki bu çok sık gidilen yerlerden birinin tam konumunu bile biliyoruz. Sokrates’in bir ayakkabı tamircisi olan Simon’un dükkanına sıkça uğradığı bilinmektedir ve Atina Agorası’nda da büyük olasılıkla bu dükkan olduğu düşünülen bir mekan saptanmıştır.
Ulaşım;
Coğrafyanın engebeli oluşu tekerlekli araçlarla ulaşımı olanaksız hale getirir, bu yüzdende ticari ulaşım karayolu yerine denizden yapılır. Yüklenmiş hayvanlar, manda veya eşekler küçük miktardaki yükleri taşıyabilir; at ise Yunan dünyasında çok pahalıdır ve zenginlere has bir hayvandır. Atlara nal takılmadığı için uzun yolculuklarda ve kayalık olan dağlık bölgelerde kullanılmazlar. Ata binmekte çok kolay sayılmaz, zira Yunanlılar eyer kullanmaz ve bu nedenle de kızgın atların hışmından ve ısırmaya olan düşkünlüklerinden kurtulmaları oldukça zordur. Arabanın asıl değeri yarış kazanmak veya arabaya binerken kentte görülmek gibi işin gösterişindedir, yoksa uzun mesafe yolculukları veya savaş araçları olarak işe yaramazlar.

Koşucular;
Atletler kronometreye karşı yarışmaz, sadece kazanmak için koşarlardı.
Bir yerlere ulaşma sorunu nedeniyle, haberci olarak biniciler yerine kullanılan koşucular ortaya çıkar. Bunlara örnek olarak ilk maraton koşusunu gerçekleştiren Pheidippides  verilebilir, o maraton zaferini Atina’ya haber vermek için koşar.

Çeşmeler;
Sütunlu cepheler, hayvan başı şeklinde  (özellikle aslan başı) su olukları çok yaygındır.
İlk yapılan çeşme Peisistratos dönemine tarihlenen güneydoğu çeşme binası Enneakraunos olabilir, bu dokuz oluklu çeşme yapısı Peisistratos veya onun oğullarından biri inşa ettirmiştir. Atina’daki çeşme binaları içinde en ünlüsü olup, antik dönemde büyük hayranlık uyandıran bu çeşme yapısının suyu dinsel nedenlerle seçilmiştir. Genç kızların evlenmeden önceki banyolarında kullanacakları su, Loutrophoros adı verilen uzun boyunlu ve karınlı bir vazo yardımıyla bu çeşmeden alınmaktaydı.
Kanallar kesme kaya veya taş örgüsü tarzındadırlar, su ise pişmiş toprak borularla taşınır; zaten kanaletler ve su boruları için alışılan malzeme pişmiş topraktır. Su kente geldikten sonra çeşme binalarından akıyordu, bu aynı doğal kaynaklardan gelen su gibiydi. Ancak Atina’da Pompeii gibi Roma kentlerinden bildiğimiz kamuya açık çok sayıda çeşme yoktu. İki önemli çeşme binası Agora’nın güneydoğu ve güneybatı köşelerinde yer alırken, bir tane de Dipylon kapısına inşa edilmişti.

Tuvalet;
Antik Yunan’da kanalizasyon sistemi hiçbir zaman Romalıların bu konuda ulaştığı düzeye gelememiştir. Ne güzel halk tuvaletleri, ne de evlere akan su vardır. Hesiodos’de kişinin kendisini nasıl rahatlatacağı konusunda tavsiyelerde bulunur. Tuvalet yapılırken yüzü güneşe vermek veya gece yol üstünü kullanmak doğru değildir. Daha varlıklı bir evde ise mutfak veya banyonun atıklarını boşaltacak bir kanal bulunabilmektedir, ancak bu kez de sokaklardaki birikintileri kaldırmak için gübre arabalarına gereksinim duyulur. Yunanlıların toprakları oldukça verimsiz olduğundan, bu atıklar gübre olarak değerlendirilmekte idi.
“Amis” pişmiş toprak ve metalden yapılmış olup evde kullanılan pek çok kap kacağın asıldığı duvardaki yerini alması için birde kulpa sahipti ve erkeklere özgüydü. Kadınlar ise “skaphion” adı verilen ve kullanımı daha kolay kayık şeklinde bir kap kullanırlar. Tuvalet kağıdının Yunanlılarda ki karşılığı ise süngerdir (herkes kendi süngerini yanında taşır) bunlardan en ünlüsü dehşete düşen Dionysos’un tanrısal poposunun temizlenmesinde kölesi tarafından kullanılan süngerdir ve Aristophones’in “Arılar” adlı eserinde anlatılır. Bebekler için pişmiş toprak lazımlık ve yüksek sandalye kullanılır,  bu araçlar duvar resimlerinden bilinmektedir ve özgün bir örneği de Atina’daki Agora Müzesi’nde yer almaktadır. Atina’da halk tuvaletlerine ait ipuçları çok azdır.

Ayakkabıcılık;
Eukharides ressamı tarafından siyah figür tekniğinde boyanmış bir “pelike” de ise masanın üzerine çıkmış genç bir müşteri görülmektedir; sahnede ayakkabıcı müşterinin ayak kalıbını çıkarır. Bu sırada sonraki müşteri veya belki de çocuğun babası beklemekte, kuşkusuz konuşacak pek çok konu bulmaktadırlar.
Yunanlılar değişik pek çok ayakkabı giymekteydiler. Bağcıklı, hafif ve ağır sandaletlerden bazıları karmaşık süslemelere sahipti, basit ve ayak başparmağına geçirilen sandaletler, kapalı ayakkabılar ve botlar ise bağcıklı veya hemen ayağa geçirilir şekilde yapılmışlardı.

Bebek oyuncakları ve biberon;
Pişmiş topraktan yapılan daha yakın dönemlerde kullanılan muz şeklindeki biberonun orta kısmında bir doldurma deliği vardır. Ancak yumuşak bir emzik için gerekli olan günümüzün kauçuk malzemesi bulunmadığı için, çocuk bu pişmiş toprak emzikten sıvıyı çekmek için elinden geleni yapmak zorunda kalır. Bir başka çeşit biberon ise ağzı bulunmayan bir çaydanlığı andırır.

Dinlenme yerleri;
Gün boyunca çene çalan, salınarak dolaşan ve olduğu yerde sayan kalabalığın ihtiyaçlarını mükemmel bir şekilde cevap verecek şekilde planlanmıştır.  Stao üzeri çatıyla örtülmüş bir sütun sırasıdır; yürümek, konuşmak ve buluşmak için havadar ve gölgeli bir mekan sağlar veya dükkanların önünde bir sığınak oluşturur.



Öğleden Sonra
Günümüzdeki bir yunanlı köylüde Antik dönemdeki atalarınınkinden farklı olmayan bir öğle yemeğinin başına oturur; ekmek, keçi peyniri, zeytin veya incir, su ve şarapla mideye indirilir. Yunanistan’da yazların sıcağı ve öğleden sonra palaistra’da yapılan fiziksel egzersizler göz önüne alındığında ağır bir öğle yemeğinin sağlıksız olacağı da açıktır. Kuşkusuz oynanan başka oyunlarda vardır. Aşık özellikle kadınlar tarafından Roma döneminde bile çok sevilen bir oyundu. Aşık kemikleri havaya fırlatılır ve elin tersi ile yakalanmaya çalışılırdı. Bu kemikler oyun zarı olarak ta kullanılmaktaydılar, üzerine düştükleri aşık yüzeyi yapılan sayıyı göstermekteydi. Bu arada oyun tahtası üzerinde oynanan oyunlarda bulunmaktaydı . Gymnasia’da gerçekleştirilen güreşler, boks turnuvaları ve araba yarışları savaşa hazırlık için yapılabilecek vazgeçilemez egzersizlerden sayılabilir.  Bu oyun alanları kuşkusuz aşık olmak için de mükemmel bir yerdir. Eşcinsellik hoş görülmese ve yerilse bile, yaşlı erkekler ve delikanlılar arasında ki ilişkiler anormal ve beklenmedik değildir, hatta açıkça dile getirilmese de yetişme sürecinin bir parçası sayılır. Genç bir erkeğin, daha yaşlı bir hayranının dikkatini çekememesi utanç verici bir durumdur, zira ilgilenme nedeni her ne kadar erotik olsa da, yaşlı erkeğin akıl hocalığı yapacağı da göz önüne alınmalıdır. Eşcinsellik Yunan dünyasında o denli yaygın ve her gün karşılaşılan bir kavramdır ki, yeri ve önemi tam olarak bilinmeksizin bu dünyanın anlaşılması da mümkün olmaz.

Akşam
Atinalıların yolunu tuttukları ev çok geniş ve lüks olacağa benzemez. Evlerin duvarları taş temel üzerine kerpiçten yapılmıştır. Ev içeriye bir avluya bakar. Atinalıların mobilyaları sandalye, tabure, yemek ve uyumak için kullanılan hafif divanlar ile masalardan oluşur . Akşam eğlencelerinden biri olan Kottabos oyunu  iki genç ziyafet konuğunun birbirlerine olan yoğun ilgisi bu dönemin Yunan dünyasını yansıtmaktadır.
Akşam yemeğini pişirmesi için kiralanan aşçının yerde duran ocak veya mangalın önünde oturarak veya çömelerek çalıştığı anlaşılmaktadır . Kiralanan aşçılar yetenekleri ile övünürlerdi ve yemek kitapları yazılmaya başlanmıştı. Bunların ele geçebilen en erken örneği ise Sicilya Yunancası ile yazılmış olan Arkhesratos’a ait kitaptır. Yemekler üzerine yazdığı didaktik şiir daha çok “Yunan Dünyası için Rehber Kitap” gibidir ve başlığı “Lüks Yaşam” veya “İyi Yaşam” olarak çevrilebilir. Şiirde balığın nasıl pişirilebileceğinden ziyade nerede bulunabileceğiyle ilgilidir.
Eğer akşam yemeği tamamen aileyi ilgilendiren bir buluşma değilse kadınlar sofrada yer almazlar, sofraya kabul edilmişlerse de erkekler gibi uzanarak değil, erkek çocuklar gibi oturarak yemek yerler.
Akşam iki ana bölümden oluşur, deipnon  yani asıl akşam yemeği ve symposion  yani içki partisi. Atinalılar aslında yeme içme konusunda azla yetinen bir toplum olarak ünlemişlerdir. Akşam yemeği şunlardan oluşur; sarımsaklı mezeler içeren bir tepsi, deniz kestanesi, bir tür şaraplı pasta, midye ve istiridye ve mersin balığı.
İkinci kısım önce iştah açıcılarla başlar, sonra ana yemekler yenilir, ardından eller yıkanır, koku ve çelenkler sunulur ve her akşam yemeğinde günlük tapınmanın bir parçası olan ilahiler seslendirilir. Son olarak da akşamın asıl önemli işi olan içki içme faslı başlar. Akşamın içkili kısmının alışılmış eşlikçileri ise meyve ve pastalardır, ayrıca leblebi gibi lezzetli çerezler de sofrada ki yerini alır. Eğer çok içki içilirse sonucuna da katlanılır .

Kadınlar
Lirik ozan “Lesboslu Sappho”  en ünlü kadın yazardı. Ancak her türde edebiyat eserinin büyük bir çoğunluğu erkekler tarafından, erkekler için ve erkekler hakkında yazılmıştır.
Vatandaş ailelerin kadınları ise sadece vatandaşlığı nakleden kişilerdi, kendileri bu hakka sahip olmadıkları gibi mal varlıkları da yoktu, kişilik hakları için yasaya başvuramazlar ve politik yaşamda yer alamazlardı.
Dükkânları çekip çevirmek ve erkekleri eğlendirmek kadınların görevlerinden bir kaçıydı.
Kocasıyla paylaştığı yatağından kalktıktan ve uyurken kullanılan örtüleri birer giysiye dönüştürdükten sonra kadın, ilgilenmesi gereken ev halkını düşünmeye başlar.
Evin hanımı çocukların bakımı ile uğraşır ve evdeki hizmetkarları denetler. Bebeği daima yanındadır.
Bir kadın için en onur verici olan kendisi hakkında hiç konuşulmasıdır. Bir kadından adını vererek bahsetmek kabalıktı. Bir eşin en önemli görevlerinden birisi de kumaş dokumaktı , bunlar sadece giysiler değil, mobilya örtüleri ve duvarlara asılan tekstilleridir. Günlük işler içinde kadının en büyük zamanını harcadığı uğraş ev halkı için giysi üretimidir.
Evde kalmak zorunda olan iyi eş, yün eğirmek, dokuma yapmak, hizmetkar ve kilerleri denetlemekle meşguldür. Eğer evin erkekleri öğle vakti mahkemeden, meclisten (ekklesia), agora veya derslerden eve dönmeyi tercih ederse onlar için hafif bir öğle yemeği hazırlatır.
Praksadora uykuda olan kocasının giysilerini erkenden giyinmiş olarak evden sıvışır ve Meclise erkek kılığında katılır. Her biri diğerinin giysilerine rahatlıkla ulaşabilmektedir. Verilere göre Atinalılar çıplak uyumaktadırlar, örneğin güvensiz bir kişi olan Theophrastos kalkar ve evin etrafında bir tur atarak koşar, karısının para kutusunu kilitleyip kilitlemediğini kontrol eder. Her yeri kapar ve ön kapıyı sürgülerdi. Günlük giysiler aynı zamanda örtü olarak ta kullanılırdı, böylece Praksadora kendi giysilerini kocasınınkilerle değiştirebilmiş ve onu da eline ilk hamlede geçen giysileri kullanmak zorunda bırakmıştır.
Yunan festivalleri içinde en yaygın kutlanan Thesmophoria’ya  sadece kadınlar katılırdı. Üç gün süren Atina’daki ayinlerde kadınlar erkeklerin göremeyecekleri bir mabede çekilirlerdi. Domuz yavruları kurban edilirdi. Ritüellerde erkek müstehcenliğinin kötü ve zararlı yönlerinin açığa vurulduğu hikayeler ile törenlerin huzurunun kaçırmaya yeltenen erkeklerin hadım edilmesiyle ilgili efsaneler eşlik ederdi.

Makyaj;
Her ne kadar eşlerini daima memnun etmese de kadınlar, çekiciliklerini arttırmak için makyaja da önem verirlerdi. Makyaj yapan kadınlar için pek çok kötü söz söylenmiştir. Iskhomakhos, bir kadını sabah giyinirken, terlerken yada hamamda gören birinin  onun hakkında hiçbir hayal kuramayacağını söyler. Bazı Yunan kozmetik ürünleri zararsız, bazıları son derece mide bulandırıcı, bazıları da alabildiğine tehlikeliydi. Beyaz kurşun cildin rengini açmak için, kırmızı kurşun ise ruj olarak kullanılırken, bunların her ikisi de cilde zarar verir ve hatta uzun süre kullanıldıklarında ölümcül olabilirdi. Dairesel noktalar şeklinde uygulanan bir başka ruj ise kızılcık otu ve dut gibi bitkilerden elde edilmekte idi. Kaşlar kandil isi ile koyulaştırılır. Kaşların ortada buluşması ise bir güzellik işareti sayılırdı. Saç filesi veya düz bir kumaş, hatta altın bir tel saçı toplamaktaydı. Bir kadın için en büyük zafer, başında taşıdığı diademdir.

Kadın Yazarlar;
Lesboslu Sappho: lesbos adasında yaşayan Sappho, antik yunanda ilk ve en önemli kadın şairlerinden biridir. Şiirlerinde güzellik, evlilik, ayrılık ve kadınlar arası aşktan bahseder. M.Ö. 7. yy'da yaşayan bir kadın için şiir yazmak son derece zor bir iş. Hele ki, bu kadın Sappho gibi asil bir ailenin kızıysa. Ama Sappho'nun şiirleri öylesine etkileyici yazıldığı ve sıradışı bir ritme sahip olduğu için, ünü yüzyıllarca sürmüş ve bir çok kişiyi etkilemiştir.
Güzelliği; vazolara, mühürlere konu olan Sappho, Solon ve Platon gibi kendine hayran olanlar tarafından "Onuncu Muse" die adlandırılmıştır. Bir çok romalı şairi etkilemiştir Sappho. Kesin olarak bilinmese de, Sappho'nun lesbos adasında bir çeşit kız yetiştirme yurdunu yönettiği düşünülüyor. Bu yurtta kızlar ailelerinden uzak bir yerde evliliğe ve ev hanımlığına hazırlanıyorlardı. Burada din ve sanat derslerinin yanında, dans etmek ve şarkı söylemek de öğretiliyor. Sappho, burada okuduğu şiirlerle genç kızların sanatsal eğitimine katkıda bulunuyordu. Bu çevreler içinde Sappho'nun şiirlerinde belirlenen homo-erotik ilişkilerin olup olmadığı bilinmiyor (Erkek çocuk eğitiminde de bu olay alışılmamış bir durum değildir zaten) . Şiirlerindeki iması, tutkusu ve şanı, hayatı hakkında ateşli destanlara yol açmıştır. Diğer yandan Sappho'nun bir balıkçıya duyduğu karşılıksız aşk yüzünden intihar ettiği söylenir.

uçuşan sözlerle
şarkıma başlarım
ben..

tanrılar korusun seni.
iyi yürekli,bir sevgilinin kollarında uyu.

ey altın saclı afrodit!
kaç kez yakarmisimdir.
benim alın yazım da
öyle olsun diye!

gene eros,
elimi kolumu çözen.
hem tatlı, hem acı eros,
o karşı gelinmez yaratık,
sarsıyor beni.
"aşık mıydım neydim...


Sappho kırklı yaşlarında kendisinden çok daha genç bir erkeğe aşıktı ve bu aşk nedeniyle kendisini kayalardan aşağı atarak intihar etti.

Damophile Yunan kadın şair. Güney doğu anadolu da yaşadı. Sappho’nun öğrencisi ve arkadaşıdır.ilahiler ve aşk türküleri yazdı.

Hiç yorum yok: